2 Temmuz 2010 Cuma

Fight Club


Meşgale olsun diye yeni bir şeyler yapmaya karar verdiğim anda Diyabakırlı dostum Enes sağolsun Şekerli YOğurt’u hatırlattı. Ben de yeni bir başlangıç yapmak için bu blog adına; bir şeyler yazmak istedim. Eskisi gibi yazmaktan tat almıyorum gerçi ama deneyeceğim. Belki tekrar eski şevkim gelir.

Ben Fight Club’ı izlememiştim, ta ki düne kadar. Aslında Reservoir Dogs’u izleyecektim. Bundan 2 yıl evvel çalışmış olduğum bir CD Center var. Orada yakın bir arkadaşım çalışmakta şu an, bu sayede tüm filmleri beleşe alıp izleyebiliyorum. Son çıkan filmler çoğu zaman “acaba iyi midir lan bu” düşüncesi yaratıyor kafamda. O yüzden daha çok “kült” filmlere yönelmeyi tercih ediyorum. O yüzden Reservoir Dogs ve Fight Club’tan birini almaya karar verdim. Fakat bir seçim yapmam gerekiyordu, arkadaş aynı anda ikisini birden vermiyor. Neyse, Reservoir Dogs’u aldım, geldim eve.

Saat 00:00′ı gösterdiğinde, Enes’le konuşmaktaydım. Netinin kesileceğinden bahsediyordu ama kesildiği falan yoktu. Niye bu kadar detaya iniyorsam şu an… Neyse… “Lan sen kafayı mı yedin, o film güzel değil ki; keşke Fight Club’ı alsaydın” dedi. Bende “olur bro alırız, yeter ki sen iste” dedim ve atladım motosiklete, gittim aldım geldim filmi gece yarısı. Söylemesi ayıp “ehliyetim” var. ;)

Enes öve öve bitiremedi filmi, o yüzden kalktım gece yarısı gittim filmi aldım. Beklentim bayağı bir büyüktü. O kadar büyüktü ki… Filmin yarısında sıkıldım ve kapattım.

Ertesi gün devam ettim. Zaten filmin tek olayı, Tyler Durden’in hiç olmayan hayali bir karakter olması imiş. Bunun ortaya çıktığı zaman millet ona hayran kalıyormuş anlaşılan ama bende bir “vay aq” tepkisi bile yaratmadı.

Bu kadar işte… Sevmedim ben Fight Club’ı. Dağılın, eğer varsanız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder