3 Temmuz 2011 Pazar

Gitar - Hayat - Kaş

Yeni gitarım geldi. Yaklaşık 1,5 hafta oldu. Ufaktan bir inceleme yazısı yazmazsam olmazdı. Öyleyse, başlayalım.


Gitarın görüntüsü çok güzel. Gerçekten çok hoş. Epiphone Les Paul'leri aratmayacak kadar güzel bir işçilik var görünüş açısından. Kafa kısmındaki yazıyı silip yerine Gibson Les Paul yazıp birine göstersen, yutar. Tabii gitarı amfiye takıp tıngırdatmaya başladığınız an gitarın Gibson olmadığı açığa çıkar ancak görünüş iyi yani.

Amfiye gitarı taktığımda ilk olarak clean ile denemeye başladım. Clean tonları gerçekten çok lezzetli. Direkt hayran kaldım ve "iyi ki almışım ulan" falan dedim kendi kendime. Ardından overdrive'da denemeye kalktım. Tam bir facia. Eski gitarımdan iyi ama yine de pek tat vermedi. Belki de önceki tona alıştığım için bu gitarın tonunun farklılığı yüzünden beğenimi kazanmadı. Gerçi zaman geçtikçe alıştım ama neyse.

Overdrive'da ton potansını açınca çok çok parlak bir ton elde ediliyor. Kapatınca sönük ve ritim gitar için elverişli bir ton oluyor. Aslına bakarsanız parlak ton o kadar parlak ki, çok cırtlak geliyor, kulak sikiyor. Soloda da ton potansı 0'da çalmak en iyisi gibi geldi bana.

Henüz gitar distortion ve wah pedalı ile deneme fırsatım olmadı. Aletlerin pili olmadığı ve benim de bir türlü almayı akıl edememem yüzünden hep kalıyor o iş. Şimdi tekrar hatırladığım iyi oldu. Muhtemelen yarın pil alır ve denerim o iki pedalı da. Amfinin overdrive modunda iyi ton elde edememiş olmak bana pek koymuyor açıkçası. Sonuçta o amfiyi ve overdrive'ı bir sahne durumlarında kullanmıyorum. Ki overdrive bana ters gelen bir pedal. Distortion tercih ediyorum, çaldığım tür gereği. Ki zaten benim pedal ile overdrive tarzı daha yumuşak tonlar da iyi kötü elde edilebiliyor. Duman falan bile çaldık onunla, sesten şikayetçi olan olmadı hiç.

Bu arada bizim grup işi de başka bir bahara kaldı. Davulcu Enes piyasada yok, İstanbul' gitmiş. Vokal zaten hiç olmadı... Olsa da fazla dayanmaz zaten, bu konuda niyeyse şans yok bizde/bende. Kalkan'da dayım çağırıyor, Restaurant'ın önünde solo takıl falan diyor ama pek tat vereceğini sanmıyorum onun da. Blues yapabilsem yemek yiyen heriflere alttan çalsam falan hoş olabilir ama blues bilmiyorum ki... Benim müzik kafasını siker milletin. Türkçe bir vokal bulup, ben gitar, o vokal takılsak diye düşünüyorum ama vokal hep sorun. Moon River'da bu formatla iki farklı grup çıkıyor ve paşa paşa çalıyorlar. Neden biz de yapamayalım ki. Hepsini geçtim iyi kötü doğaçlama solo atacak kapasitemiz de var şu an. Bizim eski vokal Egehan'ı çağırıp, ona söyletsem aralara da kendim solo koysam diye düşünüyorum ama herife ulaşamıyorum. Ne hikmetse nete girmez oldu; e şans işte, ne zaman bizden yana oldu ki. =D

Kaş son yılların en kötü yazını geçiriyor. Çok sevimsiz ve tatsız bir yaz var. Çalışan insanlar çalıştığı için hayatın gerisinde kalıyor; ben çalışmadığım halde kalıyorum. Çözemedim olayı. =D Web sitesi işleri tıkırında. 2 site işi bitirdim, 3. site üzerinde çalışıyorum. Tekrar eski isim yapmış zamanlarıma geri dönüyorum; eskiden mal gibi gelen işleri çevirirdim. Çevire çevire unutulduk, şimdi tekrar insanların aklına "web tasarım" diyince gelmeye başladım. Yoldan çevirip site yaptırmak isteyenler bile oluyor. İyi de para kazanıyorum hani. Aile baskısı da yok, iyi kötü para kazandığım için. Çok hoş o açıdan bu yaz.

Bloga da yazamaz olduk. Haziran'da sadece bir yazı yazmışım. Eskiden her gün yazı yazıyordum. Alın işte, hayatım o kadar boş ki yazacak bir bok yok. Sözlük'e seks ve aşk maceralarımı yardırırdım, ondan da eser kalmadı. Artık kıpırdanma vakti geldi. Hayatı biraz renklendirmek, bloga da yazacak bir boklar yaratmanın tam zamanı. Son 2 seneki yazlarımı düşünüyorum, hep bir atraksiyon vardı. En kötü ihtimal bir fuck buddy'miz vardı, bu sene Eskişehir'de de olmanın etkisiyle yaza partnersiz girmenin dezavantajlarını yaşıyorum şu an. Neyse, telafi ederiz umarım en kısa zamanda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder